Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
DİNİ BAYRAMLAR:
Köyümüzde dini bayramların önemi büyüktür. Gurbette yaşayan köyümüzün insanları anne-baba ve sevdikleri ile bayramı geçirmek, bir arada olabilmek için köye gelirler. Gelirken çeşitli giyecekler, yiyecekler ve hediyeler getirirler. Arife günü evde temizlik yapılır, bayram için tatlılar ve yemekler hazırlanır. Mezarlığa gidilerek aile büyüklerinin mezarları ziyaret edilir, mezarların çevresi temizlenir, çiçekleri sulanır, saygı için dualar okunur. Arife günü akşam üzeri çocuklar ve aile fertlerinin tamamı banyo yaparlar. (Buna arife suyuna banyo yapmak veya çimmek denir). Bayram sabahı erkenden kalkılır, erkekler temiz ve yeni elbiseleri giyip, bayram namazı için camiye giderler. Namaz çıkışı cami avlusunda yaş sırasına göre tek sıra halinde dizilirler. En sondan başlayarak başa kadar harkes birbiri ile bayramlaşırlar. Dışarıdan gelenleri kahvaltı için evlerine davet ederler. Ev halkı birbirleri ile bayramlaştıktan sonra ailece kahvaltı yapılır. Evdeki çocuklara ve bayramlaşmaya gelen çocuklara para ve şekerler verilerek onlar sevindirilir. Daha sonra büyükler ziyaret edilir, bayramları kutlanır. Kurban bayramında durumları müsait olan aileler kurban keserler, komşu ve akrabalara kurban payı dağıtırlar. Bayramlaşmak için gelen misafirlere yemekler ve tatlılar ikram edilir. Bayramın ikinci ve diğer günlerinde komşu köylere gidilir, oradaki akrabalar da ziyaret edilir. Gençler eğlenceler düzenlerler, çocuklar salıncaklar kurarlar, arkadaşları ile çeşitli oyunlar oynar ve bayramlar böylece neşe içerisinde geçer.
DOĞUM GELENEKLERİ
Çocuk, aile bağlarını güçlendiren vazgeçilmez bir unsur olarak kabul edilir. Bu nedenle evli çiftlerden bir an evvel çocuk sahibi olması beklenir. Bu beklentinin sonucu olarak toplum çocuğun varoluşunun her anı önemsenmekte, çeşitli geleneklerle büyütülmektedir. Bu geleneklerde nesilden nesile devam ettirilmektedir.
Yeni evlenen çiftlerin bir an önce çocuklarının olması beklenir. Hamile olan kadına ağır işler yaptırılmaz, çocuğun sağlıklı doğması için gerekli itina gösterilir. Köyde doğumlar yaşlı ve bu konuda tecrübeli kadınlar tarafından evde gerçekleştirilir. Çok kritik durumlarda hastaneyi gidilirdi. Çocuğun cinsiyeti hamile kadınların karnının büyüme şekline göre tahmin edilirdi. Doğumdan önce kundak, zıbın ve çocuğun giyeceği diğer eşyaları önceden hazırlanırdı. Doğum yapan kadına ve yeni doğan bebeğe kırk gün boyunca itina ile bakılır, zorunlu olmadıkça dışarıya çıkarılmazdı. Kırkıncı gün anne ve bebek yakın akrabalarına götürülür, buna “kırk uçurma” denir. Çocuğun bir eve ilk defa götürülmesi durumunda elbise, oyuncak veya para verilir.
Çocuk büyüyünceye kadar beşiğe belenir, sıcak tutması ve çişini muhafaza etmesi için ısıtılmış Öllük (hüllük) denilen kırmızı renkli toprak konur ve kundak ile sarılır. Çocuğun beşiğine çeşitli süs eşyaları ve nazarlıklar takılır.
Çocuğun ilk dişi çıktığında “diş hediği” yapılır. Yakın akraba ve arkadaşlar davet edilir. Gelenlere kaynatılmış buğday (hedik), kuru yemiş, çay ve meyve ikram edilir.
DUŞAK KESME GELENEĞİ
Yeni yürümeye başlayacak çocuğun ayakları arasına bağlanan ipi kesme geleneği "duşak kesme" "ilk adım töreni" olarak bilinir.
"Duşak kesme" çocukların ilk adımlarını düz basacağı ve her türlü kötülüklerden korunacağı, adımlarını sağlam atmasının yanı sıra kendine güvenmesi ve yaşamında zorluklarla karşılaşmaması, geleceğinin parlak olması inancıyla yapılır.
Çocuk bir yaşına geldiğinde yürümeye başlamak üzere iken yapılır. Anne ve babası tarafından Çocuğun ona benzemesi için iki ayağına bağlanan ip toplumda davranışları beğenilen birine kestirilir.
Ayaklarına bağlanan ip kesildikten sonra çocuğa biraz uzaktan oyuncak gösterilerek yürüyüp onu alması istenir.
SÜNNET VE KİRVELİK GELENEKLERİ
Üçköy’de erkek çocukların sünnet olması bir gelenektir. Zorunluluk gerektiren durumlarda bebeklik döneminde sünnet yapılabildiği gibi erkek çocuklar genellikle 03- 12 yaşları arasında sünnet ettirilir. Sünnette geleneksel olarak kirvelik kurumu vardır.
Kirvelik: Erkek çocuğu sünnette tutan kişi, çocuğun manevi babası sayılır. Bu kişiye kirve denir.. Kirveliklerin kurulmasında, seçim ve teklifin geleneksel bir yeri vardır. Kirve, çocuğun babasının sevdiği bir dostu, arkadaşı olabilir. Kirvelik teklifi geleneğe göre reddedilmez. Onun için kirve olmaya karar verenler, kendilerini artık birbirileriyle akraba sayarlar. Kirve çocukları ise birbirleriyle kardeş sayılır. Kirvenin kızıyla evlenilmez. Bu âdetin temelinde çocuğun kanının kirvenin kucağına düşmesi yatar.
Sünnet: Bebeklik çağı ile 11-12 yaşlarına kadar olan dönemde gerçekleştirilir. Köyde sağlık kuruluşu olmadığı için işi kolaylaştırmak için ailedeki küçük çocuklar, akraba ve komşu çocukları topluca sünnet ettirilirdi. Sünnet olacak çocuklara sünnette giyecekleri elbiseler ve oyuncaklar alınır. Moral vermek amacıyla akrabaların evlerine ve çeşitli yerlere gezilere götürülür, ata bindirilirdi. Genellikle okulların tatil olduğu yaz döneminde ‘’okuyucu’’ vasıtasıyla şeker dağıtılarak sünnet töreni veya düğününe komşular ve köy halkı davet edilir. Şehirden getirilen sağlık memuru veya sünnetçi tarafından sünnet gerçekleştirilirdi. Bazen seyyar olarak gezen sünnetçiler de köye gelirler, toplu halde çocukları sünnet ederlerdi. Sünnet töreninde davul-zurna çalınır, halaylar ve oyunlar oynanırdı. Sünnet sırasında çocuğu kirvesi kucağında tutar, sünnet gerçekleştikten sonra çocuk orada bulunanların alkışları arasında yatağına yatırılır. Ziyaretine gelenler kendisine para ve oyuncak verirlerdi. Sünnet töreni veya düğününe gelen davetlilere yemek verilir.
Sünnet olacak çocuğun giysisi kirve tarafından alınır. Kirve çocuğa altın, saat, elbise vb. armağanlar getirir. Çocuğun ailesi tarafından da Kirve’ ye elbise vb. armağan verilirdi. Sünnet olan çocuk, geleneğe göre erkekliğe ilk adımı atmış sayılır.
.
ASKERE UĞURLAMA
19 yaşına gelen erkeklerin ilk yoklaması Askerlik Şubesince yapılır, 20 yaşına gelince de ‘’sülüs’’ denilen sevk belgesinin gelmesi ile askerlik süreci başlar. Askerlik Şubesinde sağlık muayenesi yaptırıp, askerlik için bir engeli bulunmadığı anlaşılınca askere gitmek için son hazırlıklarını yaparlar. Köyün nüfusuna göre her yıl 20-25 genç askere giderdi. Askere gidecek gençler gidecekleri güne kadar her gün değişik evlerde misafir edilir, yenilip içilir, davul-zurna eşliğinde halaylar çekerler, oyunlar oynarlar ve gönüllerince eğlenirler. Asker adayları gitmeden evvel tüm akrabalarına, komşularına gider ve onlar ile vedalaşarak helallik alır. Gidecekleri gün uğurlanmak için akraba ve komşuları askerin evine gelirler, yolcu ederken harçlık yapması için cebine para koyarlar ve varınca ilk fırsatta mektup yazmalarını tembihlerler.
Köyün büyükleri askere gideceklere nasihatler verir. Anne baba teselli edilir. Davul zurna eşliğinde uğurlanırlar.
Askerden terhis olan genç, akrabaları tarafından büyük bir sevinç ile karşılanır. Vatani görevini yerine getirdiği ve sapasağlam geri döndüğü için büyük bir mutluluk ve gurur yaşanmaktadır. Askerden gelen genç artık toplumda kendini kanıtlamıştır. Gördüğü eğitim ve orada yaşadığı tecrübeler ile geri döndüğünde daha ciddi kararlar alabilir hale gelmiştir. Toplumun ona uygun gördüğü ‘‘adamlık’’ rolüyle artık iş sahibi olabilir ve evlenebilir.
EVLİLİK VE DÜĞÜN GELENEKLERİ
Evlenme İsteğini Belirtme
Evlenme çağına gelen gençlerin eş seçiminde ailelere önemli görevler düşmektedir. Evlenmek isteyen damat adayı bu durumu annesine söyler. İstenecek kız aile tarafından bulunup, beğenildikten sonra damat adayı kız evine götürülür ve kız gösterilir. Eğer damat adayı kızı beğenirse kız evine haber gönderilip fikirleri sorulur, kızı istemeye gelecekleri haber verilir. Kız evi de kızlarının ve yakınlarının fikirlerini aldıktan sonra söz kesme (şerbet içme veya kahve içme) tarihi belirlenir.
Dünürlük ve Şerbet İçme
Üçköy’ de söz kesmenin diğer bir adı “şerbet içme“ “ veya “kahve içme” dir. Her iki tarafta birinci derece yakın akrabalarına haber verir. Dünürcüler bir kez daha “Allah’ın emri peygamberin kavli üzerine” kızlarını oğullarına istemeye geldiklerini söylerler. ”Evet” cevabı alındıktan sonra kahveler içilir, dua edilir. Nişan tarihi kararlaştırılır.
Nişan
Nişandan birkaç gün önce kız ve erkek tarafı gelin ve damat adayını da alarak şehre giderler, nişan alışverişi yaparlar. Buna “yüzük – yazma alma” denir. Geline nişanda takılacak yüzük, küpe, bilezik ve Gramse denilen (beşibiryerde) altınlar, ayakkabı ve elbiseler alınır. Nişan çoğunlukla cumartesi veya pazar günü kız evinde yapılır. Erkek ve kız evinden birer kişi ev ev gezerek akraba veya komşuları davet ederler. Eskiden bu işi yaşlı kadınlar yapardı ve bunlara “okuyucu” denirdi. Nişandan bir gün önce erkek evi, kız evine baklava, et, kuruyemiş, şerbet ve kızın nişanda giyeceği kıyafeti gönderir. Nişan günü kız evinde gelenlere yemek verilir. Aile büyüğü tarafından gelin ve damat adayının yüzükleri takıldıktan sonra alınan diğer takılarda geline takılır. Nişan törenine gelen akraba ve yakınları da kıza takı takarlar.
Nişanlılık süresinde dini bayramlarda gelin adayına bayramlık elbise ve hediyeler götürülür.
Düğün
Nişandan sonra düğünün yapılacağı zaman her iki aile tarafından belirlenir. Düğünler genellikle hasatların bittiği, işlerin hafiflediği sonbahar mevsiminde yapılırdı. Düğünden önce kız ve erkek tarafı düğün için gerekli olan eşyaları almaya şehir’e giderler, gelin ve damadın ihtiyaçlarını alırlar, düğünde akrabalara ve misafirlere verilecek hediyelik eşyaları tedarik ederlerdi Buna ‘’yol-iz düzme” denir.
Düğüne Başlangıç:
Düğün, merasimden on gün kadar evvel köyün erkeklerinin katıldığı bir akşam yemeği ile başlar. Buna ‘’hal danışığı’’ denirdi. Yemekten sonra, düğün sahibi tarafından, düğün hazırlıkları görüşülür, düğünde görev yapacak Cemiyet Reisi, Düğün Kahyası, Yiğitbaşı, Sağdıç, Bayraktar, Keyfanacı (Yemek pişirici), çaycı, davetlilere hizmet verecek görevliler seçilir, ertesi gün buğday öğütüleceği ve oduna gidileceği, köyün delikanlılarına bildirilir ve toplantı sona erdirilir.
Buğday Öğütme: Erkek tarafının yakın akrabaları merkeplere yükledikleri buğday çuvallarını düğün ekmeği yapılmak üzere değirmene götürüp un yaptırdıktan sonra düğün evine getirirler.
Odun Getirme: Ertesi günün sabahı, damadın akran ve arkadaşları, köy delikanlıları sabah erkenden baltalarını ve merkeplerini alarak toplu halde odun kesmek üzere ormana giderler. Kestikleri odunları düğün evine getirirler. Yemeklerini yedikten sonra düğün sahibinden bahşiş alırlar.
Ekmek Yapma: Düğün ekmeği yapmak üzere komşu ve akraba kadınlar değirmende öğütülen un ile yufka ekmek yapmak için toplanır, kimisi elek ile un eler, kimisi hamur yoğurur ve diğerleri de Yufka Ekmek yaparlar. Ayrıca, düğünde kullanılmak üzere iki sac arasında Gönül Çöreği yapılır. 2-3 gün süren ve neşe içerisinde yapılan çörek ve ekmekler düğünde tüketilmek üzere kater halinde yığarlar.
Keşkek ve Pilav Pişirme: Buğdaylar sokuya giderken bir gün evvel davet edilmiş köy kadınları düğün evinde pilav için bulgur, keşkek için yarma ayıklarlar. Sokuya götürülmüş olan buğday, delikanlılar tarafından, davulcunun temposuna uydurulan tokmaklarla dövülür; Ayıklanan bulgur ve dövülen yarmalar ile düğün süresince pilavlar ve keşkekler yapılır.
Davet: Ekmek yapma bitince, düğün evinde hazırlanan şekerleri damat yakınlarından iki görevli bir çanta içerisinde ellerine alırlar. Görevli olduklarını belli etmek, hem de köpeklerden korunmak için bir ellerine de çubuk veya değnek alarak köyün an alt tarafından başlayıp, en üst tarafına kadar bütün evleri sırayla ziyaret edip, şeker verip düğüne davet ederler. Evde bulunmayanların kapısına odun kömürü veya tebeşir ile (düğün sahibinin ismi belirtilip, akşam danışığa buyurun diyerek) davet yazısı yazılır. Komşu köylere de yine şeker ile davet ve guruplar alinde okuntu listesi gönderilir. Gelin almadan bir gün önce ve gelin alma günü öğleye kadar okuntular önceden belirlenen evlerde misafir edilir ve ağırlanır.
Bayrak Kaldırma ile Düğüne Başlama: Üç gün sürecek düğün Perşembe günü akşamüzeri davul-zurna eşliğinde bayraktar önderliğinde köyün delikanlıları Gelin Yiğitler Yeni Bayrak Kaldıralım, Allah Mübarek Eylesin, Peygamber Canına Muhamede Salavat Sella Ala Muhammed sözleri iki kez selavatlanarak “Bayrak Kaldırma” törenini gerçekleştirir ve düğün evinin uzaktan görünecek yerine dikilen bir direğe bayrak asılır. Görevliler ile davulcu ve zurnacının beline düğün sahibi tarafından yol denilen kuşak bağlanır. Halaylar çekilir oyunlar oynanır. Böylece düğün başlamış olur.
Danışık: Akşam düğün evine davetliler gelir, kesilen hayvanların etinden pişirilen yemekler, keşkek veya pilavlar yenir. Düğüne hizmet edecek görevliler belirlenir. Düğünde damat en yakın arkadaşını “sağdıç” seçer. Sağdıç damatla ilgilenir.
Düğünler Perşembe günü akşam başlayıp, pazar akşamı gelinin damat evine getirilmesi ile biter. Seçilen Düğün Kahyası düğün boyunca gelen misafirlerin, davul ve zurnacının ihtiyaçlarını karşılar, yemeklerin dağıtımıyla ilgilenir.
Cuma günü damat evine davetliler gelir, gelirken yardımlaşma amacıyla, buğday, bulgur, yarma, pirinç, fasulye, nohut, mercimek gibi ihtiyaç maddeleri getirir. Bazı akrabalar düğünde kesilip yenilmesi için tavuk, horoz, küçükbaş veya büyükbaş hayvan da getirirler. Yemekler yenir, çaylar içilir. ‘’Saçı’’ denilen düğün hediyesi paralar hizmet edenlerin getirdiği tepsilere bırakılır.
Cumartesi günü gündüz ve gece komşu köylerden davet edilen okuntu gurupları atlı veya yaya olarak köye gelirler. Köy girişinde davul zurna eşliğinde karşılanırlar. Misafir edilecekleri evlere götürülürler. Komşu evlerde sabaha kadar yenilir içilir. Düğün evinden okuntu evlerine yiyecekler ve keşkek gönderilir. Davulcu- zurnacılar Okuntu evlerini gezer ve davetlilere oyun oynatır eğlendirirler.
Oyunlar: Düğüne gelenler meydanlarda, dam üstlerinde halaylar çekerler oyunlar oynarlar. Geceleri yakılan ateşlerle ortam aydınlatılır, Çorum Halayı, üçayak, kıyılama, hoşbilezik, allıturna, lıkanta, keklik, çekirge, dillala, semah, tophalay, bico, sinsin gibi oyunlar oynanır.
Gelin Başı Yuma: Gelin alma gününden bir gün önce öğlen vaktinde, güvey tarafı bir davulcu ile hediyeler gönderir. Kız evi önüne gelen davulcu özel bir makamla çalmaya başlar. İçeride gelin, kızlar ve diğer kadınlar düğün kıyafetlerini giyinirler. Yunaklığa giderken, kadınların hepsi güzel elbiselerini giyinirler. Gelin, kafilenin ortasında yavaş bir eda ile yürür. Kafiledeki kızlar hep bir ağızdan, ‘’Gelin Çimdirmeye Gidiyoruz’’ Allah Mübarek Eylesin diyerek salavat getirerek giderler ve Yunaklıkta gelin yıkandıktan (Çimdirildikten) sonra aynı kafile yine salavatlar eşliğinde gelin evine dönerler.
Kına Gecesi
Cumartesi günü akşam kız evinde “kına gecesi” yapılır. Erkek tarafı iki veya üç kadını bir erkekle beraber kız evine kınacı olarak yollar. Buna “dünürcü” veya ‘’ yenge’’ denir. Bunlar yanlarında kına, kuru yemiş, börek, tatlı ve kızın gelinliğini götürürler. Yine duruma göre kızın kınada giyeceği kıyafeti de erkek tarafı alıp götürebilir. Ayrıca davul ve zurna da kınacılarla gider. Gelen kınacılara yemek verilir. Kız evine gelen yengelere bir tabak buğday saydırırlar, onlarda sayamayacağı için karşılığında para verirler. Kınacılar kızı giydirip süslerler, kızı ortaya getirip oturturlar, yüzüne allı bir yazma örterler, kına türküleri ve ilahi okurlar. Kızı ve orada bulunanları ağlatırlar. Bittikten sonra kızın avucuna para veya altın konup kınası yakılır. Orada bulunanlara da bu kınadan dağıtılır. Arkasından kuru yemiş ve limonata ikram edilir. Kız annesinin elini öper ve sarılıp ağlaşırlar. Kına bittikten sonra davul-zurna ve kına türküleri eşliğinde halaylar çekilir. Gelen kınacılar o gece kız evinde kalırlar ve bunlara “gelinin yengeleri” denir. Kızın en yakın arkadaşları da o gece kız ile birlikte aynı yerde yatarlar. O gece erkek tarafında da damada kına yakılır.
Damat Kınası: Gelin almadan bir gün önce damat adayının evinde toplanan ve genelde sadece erkeklerin bulunduğu evde hazırlanan kına, damadın bir arkadaşı veya sağdıcı tarafından salâvatlar ve mutluluğu ifade eden sözlerin eşliğinde damadın avuç içine ve serçe parmağına kına yakılır.
Damat Elbisesi Gönderme: Kınadan önce kız tarafı, bir veya iki kişi ile oğlan evine çanta içerisinde “damat bohçası” denilen içinde damadın düğünde giyeceği kıyafet, pijama, cüzdan, çorap, saat gibi eşyaların bulunduğu bohça gönderir. Bohçayı götürenlere damat evinde yemek ikram edilir, bahşiş verilir.
Damat Tıraşı: Düğünde gelin alma günü damadı tıraş etmek için berber damat evine gelir. Köyün genç erkeklerince davul zurna eşliğinde berber damadı saç ve sakal tıraşı yapar. Berber, makas kesmiyor diyerek damattan bahşiş alır.
Damat Yıkama (Çimdirme): Üçköy’de yapılan düğünlerde gelin alma günü damat, köyün genç erkeklerince davul zurna eşliğinde salavat getirerek yunaklığa (hamama) götürülüp yıkanır. (banyo yaptırılır) Yıkama sırasında damada dolu bir helki soğuk su serpmek gelenektir.
Damat Donatma (Giydirme) : Banyo (Çimdirme) sonrası, evinin avlusunda veya dam üstünde yere serilen çul (kilim) ve onun üzerindeki yün yatak üstüne pijama ile çıkarılan damadın pijamaları çıkartılıp gömlek, pantolon, kemer, kuşak, şapka, cüzdan ve diğer elbiseleri ayrı ayrı dualar ile etrafına toplanan köyün genç erkekleri eşliğinde kız evinden gönderilen elbiselerle salavatlar eşliğinde donatılır (damat elbisesi giydirilir.) Söylenen beyitlerin son salavat kısmına gençler eşlik eder ve hep birlikte salavat getirilir.
Donatma işlemi imam veya dini bilgisi olan toplumda kabul görmüş belirli kişiler tarafından yapılırdı.
Gelinin Hazırlanması: Gelinin elbisesini kızlar ve genç gelinler giydirir. Gelinin giydirilmesinden sonra yüzüne bir ayna tutulur ve: “Kendin mi güzel, bahtın mı güzel?” diye sorulur. Gelinin buna cevap vermemesi, fakat içinden “Bahtım güzel” demesi gerekir. Daha sonra, başına kırmızı örtü örtülür ki bu örtüyü (duvağı) güvey açar.
Gelin Getirme (Gelin Alma, Gelin Dolandırma, Gelin İndirme)
Pazar günü öğleden sonra, erkek evinin büyük bir kısmı, (kayınvalide hariç) davul- zurna eşliğinde bayraktarın etrafında toplanan gelin alayı “ buna seymenler denir” Salavatlar getirerek, halaylar ve oyunlar oynayarak gelini almak için gelin evinin önüne gelirler. Bu arada gelin evinden Bayraktarın bayrağına düğünden sonra hizmet veren arkadaşlarının yemesi için büyükçe canlı bir horoz takılır. Bazı aileler horoz yerine oğlak takarlardı.
Gelinin Baba Evinden Ayrılması, (Gelin Alma, Gelin Dolandırma, Gelin İndirme): Kız evinde vedalaşmalar olur. Kız gelinliğini giyer, başına buğday sapından örülmüş, üzeri renkli kumaşlarla sarılı, etrafına pul ve süsler dolandırılmış, alın kısmına küçük yuvarlak ayna takılmış olan ve ‘’gelin başlığı’’ denilen (Aleyçin) konulup, yüzü kırmızı renkli tül veya ipek kumaşla örtülür ve bekler. Bu sırada kız evinin kapıları kilitlenir. . Düğünün kahyası gelip kapıyı tutanlara bir miktar para verir kapıyı açtırır. Gelinciler içeri girip, geline bakarlar. Gelinin babası veya erkek kardeşi temizliğin simgesi olan kırmızı kuşağı gelinin beline üç kez dolayıp kuşatır ve el öpme karşılığı bir miktar harçlık verilir.
Gelin bir kolunda babası veya kardeşi, diğer kolunda damat ile evden çıkar. Bu esnada kızın çeyizi de taşınmaktadır. Gelin, boynuna ve kafasına süsler takılan ata bindirilir. Atın sahibi atın önünden gider ve geline refakat eder. Gelin alayının önüne çocuklar ip gererek düğün sahibinden bahşiş alırlar. Gelin alayı (seymenler) kız evinden ayrılırken ‘’Yumurtanın Sarısı, Yere Düştü Yarısı, Büyüğünü Götürüyoz, Küçüğüne Darısı’’ ve buna benzer salavatlar getirerek yola devam ederler. Yol boyunca köyün uygun yerlerinde durup, halaylar çekerler, salavatlar eşliğinde dolaşarak erkek damat gelini getirirler. Cami veya mezarlık yanından geçilirken davul zurna sesi kesilir, burada dua okunduktan sonra yola devam edilir.
Damat evine gelindiğinde, kayınvalide gelinin önünde çömlek kırar; gelinin bütün kötü huyları böyle kırılsın diye. Damat gelinin başından kuru yemiş, şeker, bozuk para atar; bereketli olsun diye. Evine yağ gibi sıvansın diye kapının eşiğine yağ sürdürülür.
Gelin, odasına girdiğinde, ilk çocuğunun erkek olması temennisi ile kucağına bir erkek çocuğu verilir. O da, bu erkek çocuğa bahşiş verir. Bunun peşine, yeni evinde bulunan büyüklerin elini öper. Bu aşamada artık merasim sona erer.
Düğün sona erdikten sonra Bayraktar düğünde emeği Köyün gençlerini toplayarak evine götürür ve Bayrak direğine takılan oğlak veya horozu keserek düğün sahibinden aldıkları içeceklerle sofra hazırlar ve gönüllerince eğlenirler.
Duvak: Düğünün bitiminin ertesi günü öğleden sonra gelin’ e evde duvak merasimi düzenlerler. Gelinin çarşafı karşılıklı gerilen bir ipe asılır. Köyün kadınları, genç kızları gelini görmeye gelirler ve getirdikleri hediyelerini verirler. Getirilen altın, para, mutfak ve ev eşyaları orada görevli bir kadın tarafından getirenin ismini de söyledikten sonra, yüzü duvakla örtülü gelinin başından çevirerek teslim eder.
Gelin Başlığı (Aleyçin): Geçimini tarımla sağlayan köy halkı tamamen el işçiliğinin kullanıldığı başlığın ana bünyesini, Köyde hasat zamanı buğday tarlalarından elde edilen sapların örülmesi ile meydana getirmektedir. Bir araya getirilen buğday saplarının birbirine sıkıca sarılmasından elde edilen sicim, üst üste getirilerek birbiri ile kenetlenir ve bu şekilde iki ucu açık silindir bir form oluşturulur. Buğday sapından yapılan sicimlerin bağlantı kısımları iğne ve iplik yardımı ile tutturularak sağlamlaştırılır. Yüksekliği yaklaşık 40 cm., çapı ise yaklaşık 20 cm.’dir. Başın üzerine gelen kısmın iç tarafı başı acıtmaması için kumaşlarla dolgu yapılır. Gelinin başında sabit durması için alt kısmına, çene altından tutacak şekilde ip geçirilmiştir.
Bu başlık Köyde birkaç evde bulunur, evlenen kızlar kullandıktan sonra başkalarının da kullanması için ait olduğu yere geri verilirdi.
DÜĞÜNLERDE DAMAT GİYDİRME
Üçköyde yapılan düğünlerde gelin alma günü damat, davul zurna eşliğinde yunaklığa (hamama) götürülüp yıkanır (banyo yaptırılır)
Banyo sonrası, evinin avlusunda veya dam üstünde yere serilen çul (kilim) ve onun üzerindeki yün yatak üstüne çıkarılan damat, etrafına toplanan köyün genç erkekleri eşliğinde kız evinden gönderilen elbiselerle törenle donatılır(damat elbisesi giydirilir.) Söylenen beyitlerin son salavat kısmına gençler eşlik eder ve hep birlikte salavat getirilir.
Donatma işlemi imam veya dini bilgisi olan toplumda kabul görmüş belirli kişiler tarafından yapılırdı.
Gömlek Giydirme
Evvela yadedelim ol allah’i, iş mübarek diyelim fazlı bismillahi
Hayırların fethi, hayran ilahi, günbe gün, dembe dem, ol bedri şahi
Biz severiz diri günü, kudret eyle mustafa’nın bedri şahi.
Hakkın birliğine, küffarın körlüğüne, din gayretine islam kuvvetine
Hükümetimizin eyyadi ömrü devletine, diyelim bir aşk ile allah allah
Selavat verelim, muhammede selavat sella ala muhammet
Pantolon Giydirme
Gelen geçti, konan göçtü. a bu hayatı kim içti. hz. ali selam içti.
Ya bu donu kim biçti. idris ali selam biçti. idris ali selam uğruna,
Beş vakit sevabına, din gayretine islam kuvvetine
Hükümetimizin eyyadi ömrü devletine, diyelim bir aşk ile allah allah
Selavat verelim, muhammede selavat sella ala muhammet
Kuşak Kuşatma
Bu yolu, bu erkanı kimden kaldı, uludan,pirden kaldı
Doğru söylemek kimden kaldı. hz. aliden kaldı,
Kuşak kuşatmak kimden kaldı,
Pirimiz, hünkâr hacı bektaşi veli’den kaldı
Kuşatalım uğura, uğurumuz hayra,
Mürüvet aliye, ali hamzaya, ali hamza uğruna
Beş vaktin sevabına, din gayretine islam kuvvetine,
Hükümetimizin eyyadi ömrü devletine, diyelim bir aşk ile, allah allah
Selavat verelim, muhammede selavat sella ala muhammet
Ceket Giydirme
Bir gece cebrail gökten indi, burak
Ona öyle emir verdi hak, çıktı miraç kestine
Sandı abdestine, hamle kıldı dostuna, demedi yakın ırak
Gün dost dosta kavuştu, doksanbin kerem söyleşti
Ümmetini diledi. bezendi dahi uçmak
Lalini dönderdiler burağa, bindirdiler geriye gönderdiler
Arşı, kürşü seyir eyledi, dahi yatak sıcak
Beş vakit sevabına, din gayretine islamkuvvetine
Hükümetimizin eyyadi ömrü devletine, diyelim bir aşk ile allah allah
Selavat verelim, muhammede selavat sella ala muhammet
Cüzdan
Elif allah min muhammet, ay’ın ali sürelim erkanı yolu
Cemaatler kesesi dolu, kesesi dolu yiğitler ömrü uzun ola
Perygamber canına verelim, muhammede selavat sella ala muhammet
Mendil
Dinleyin er olanın sözünü, daima secdeden kaldırmazdı yüzünü
Hakka teslim etmiş kendi özünü, eğer sorarsanız
Şit pergamber dokudu bu yalığın bezini, şıt peygamber uğruna,
Beş vaktin sevabına, din gayretine islam kuvvetine
Hükümetimizin eyyadi ömrü devletine, diyelim bir aşk ile allah allah
Selavat verelim, muhammede selavat sella ala muhammet
Şapka
Kim karışır yaradanın işine, hak ömürler versin yiğit yaşına
İşte geldi kondu devlet tacı başına, başı devletler ömrü uzun ola
Peygamber canına verelim, muhammede selavat sella ala muhammet
Kına
Hz. havva cümlemizin anası, amin deyin mamür olsun binası
İşte geldi güveyinin elinin kudret kınası, eli yiğtler ömrü uzun ola
Peygamber canına verelim, muhammede selavat sella ala muhammet
En Son
Kaleden indik düze, hayli zahmetler verdiniz bize
Gelin güyaye, güyade de size, yağlığınan çörekte bize
*Güya (Güvey, Damat)
İç Güveylik:
Zengin bir ailenin kızının fakir ya da kimsesiz bir genci alması ve erkeğin kızın ailesi ile birlikte yaşamasına İçgüveylik denir. Köyümüzde sık olmasa da eskiden beri içgüveylik uygulamasına rastlanmaktadır.
Muharrem Orucu ve Aşure:
Muharrem Orucu: Muharrem ayı Hicri takvimin ilk ayıdır ve oruç bu ayın birinde başlar ve on ikisine kadar devam eder. Muharrem ayında olduğu için Muharrem orucu denir. Muharrem ayının kutsallığı söz konusudur. 10 Muharrem 680 yılında Kerbela da Hz. Peygamberin torunu olan Hz. Hüseyin, ailesinin ve yakınlarının, o zamanın halifesi olan Muaviye’nin oğlu Yezit tarafından şehit edilmesiyle; bu orucun bir yas orucu haline gelmesine neden olmuştur. Matem(yas) ile de Hz. Peygambere ve Ehl-i Beytine olan bağlılıklarını göstermiş olurlar.
Kerbela da yaşanan ve insanlık tarihinde silinmez iz bırakan acı olaydan dolayı yas olgusu bazı yasakları da beraberinde getirmiştir. Muharrem orucunun başlamasıyla eğlence yapılmaz, kan akıtılmaz, can incitilmez, düğün, nişan, sünnet ve benzeri eğlenceler yapılmaz.
Aşure (Matem Aşı: Her sene Muharrem orucunun sona ermesinden itibaren başlayan ve bereket inancıyla aşure paylaşım ortamının oluşması sağlamıştır. Kerbela Savaşı’nda Hz. Hüseyin’ in öldürüldüğü günde aşure pişirilir. Şiddet’ e karşı olduklarını yansıtmak için aşurede hiçbir hayvansal ürün kullanılmaz. Buğday, fasulye, nohut, kuru üzüm, kaysı kurusu, incir, kuş üzümü, erik kurusu, dut kurusu, ceviz, fındık, yer fıstığı, elma, karanfil, şeker veya pekmez, su, tuz ve benzeri en az oniki malzemeden yapılırdı. Yakın zamana kadar Üçköy’de bağcılığın önemli yer tutması ve bol miktarda pekmez üretilmesi nedeniyle aşure yapımında pekmez kullanılırdı.
Eskiden evlerde büyükçe bir kazanda pişirilen aşure, içine büyükçe bir ağaç kepçe konulan helki veya kovaya doldurulduktan sonra, evler dolaşılarak bütün komşu ailelere yetecek kadar dağıtılırdı. Eve gelen misafirlere de aşure ikram edilirdi.
Köy Odası:
Köy odaları çok eski zamanlarda köyde okul olmadığı dönemlerde daha çok eğitim amaçlı kullanılmıştır. İnsanlarımız eğitmenlerden dersler alarak gerek Osmanlıca, gerekse Türkçe harflerle okuma yazmayı bu odalarda öğrenmişlerdir.
Köy odası Köyümüzün misafirperverliğini gösteren, en önemli simgelerdendir.
Köyümüzde 1980 li yılların başına kadar ''Köy Odası'' uygulaması devam etmiştir. Köy odaları uzun kış gecelerinde köyün tüm insanlarının buluşma ve kaynaşma yeri olmuştur. Köy odalarında soba üzerinde yapılan sıcak çay, ıhlamur, mısır ve buğday hedikleri, çedene, ceviz, patlamış mısır, elma, armut, üzüm vb yiyecekler eşliğinde yapılan sohbetlerle komşuluk ilişkileri geliştirilir, dostluklar pekiştirilirdi. O dönemde Oda’lar en önemli haberleşme merkezleri olmuştur.
Köyde, değişik aileler dönem dönem oda işletmişler (bu işletmeciliğe oda yakma denirdi) Yazın sıcak havalarda insanlar bağ bahçe işleri ile uğraşır, günlerin uzun olmasından dolayı da özellikle akşam üzeri ve boş zamanlarında köyün merkezi yerlerinde ( örneğin konağın önü, soku dibi, kıran, gibi yerlerde ) birikip ağaç üstlerinde otururlar, sohbet ederlerdi. Havaların soğuması ve gecelerin uzaması ile birlikte odalarda oturmaya başlarlar, sohbet ederler, hikaye ve anılarını anlatarak zaman geçirirlerdi.
Oda işletenler bu işi gönüllü olarak yaparlar, herhengi bir kazançları olmazdı. Sobada yanan odun, ikram edilen çay, ıhlamur vb malzemeleri kendileri karşılardı. Odaya oturmaya gelenler de elleri boş gelmez, odun, yiyecek içecek getirirlerdi. Köye gelen ve çerçi olarak tabir edilen seyyar satıcılar, Köyleri gezerek sanatlarını icra eden yerel halk sanatçıları da oda'larda misafir edilirdi.
Köyde Aliğ Ağa giller, Ahmet Kahya giller, Mustafa Kahya giller oda ilşetmişlerdir. En son oda ise Şevket Ağa (Şevket YÜCEL) tarafından işletilmiştir. Köyde kıraathanelerin açılması ve şehirlere göçün başlaması nedeniyle oda işletmeciliği 1980 li yılların başından itibaren son bulmuştur.
Yaylacılık:
Bilindiği gibi Üçköy halkı geçimini tarım ve hayvancılık ile sağlamıştır. Üçköy’ün sırtını dayadığı Akdağ’ da Mevci tepesinin arka yüzünde Yaylaları bulunmaktadır. Akdağın rakımının yüksek olması nedeniyle kışın fazla miktarda kar yağışı alır, Yağan karlar Mayıs ayına kadar ancak erir. Bu nedenle yazın yaylada bol miktarda ot bulunur ve sonbahara kadar devam eder.
Kış aylarında ahırlarda beslenen hayvanlar, mayıs ayı ortalarından itibaren yaylalara çıkarılırlar.
Köyde 1980 li yılların başına kadar çoğunluğu koyundan oluşan yaklaşık 40-50 sürü küçükbaş hayvan bulunmakta idi. Köyün çevresindeki araziler tahıl üretiminde kullanıldığı için hayvanların köydeki tarım alanlarından uzaklaştırılmaları da amaçlanarak Yaylacı aileler hayvanlarından daha iyi ürün alabilmek, daha fazla hayvan besleyebilmek ve kışlık hayvansal gıdalar elde edebilmek amacıyla mayıs ayının 15 inden sonra yaylaya çıkarlar. İlkokulda öğrencileri olan aileler ise okulların tatil olduğu Haziran ayının ikinci haftasından sonra giderlerdi. Geri dönüş ise Eylül ayının ikinci haftasını bulurdu.
Köy evleri gibi birbirine yakın kurulmuş yaylalara her yıl yaklaşık 40 aile küçükbaş hayvanlarını alarak giderler, ayrıca köyde ihtiyaç kadar büyükbaş hayvan bırakıp, diğer büyükbaş hayvanlarını da götürürlerdi. Kümes hayvanlarını götürenlerde olurdu. Ayrıca; yaylaya gitmeyip evinde bir yaşından büyük dana, düve, kısır büyükbaş hayvanı olanlar, hatta öküz sahipleri harman zamanına kadar bu hayvanlarını para veya hak (buğday) karşılığı görevlendirilen bir çoban ile yaylaya gönderir, sonbahara kadar burada otlatılır, eve dönüşlerinde hayvanlar o kadar büyümüş ve gelişmiş olurlardı ki sahipleri tarafından zor tanınırdı. Büyükbaş hayvanlar dönem içerisinde bir-iki defa tuz yalatılmak üzere köye getirilip, geri götürülürdü.
Yaylanın bulunduğu bölgede ağaç olmadığından yayla evleri tek oda mimari özelliğinde etrafı taş duvarlarla örülüp, üstü köyden götürülen ağaçlarla kapatılıp, kara yapı şeklinde toprakla örtülürdü. İçinde ocaklığı, bacası ve bir köşesi mutfak ve kiler olarak ayrılırdı. Yayla çok serin olduğu için üretilen peynir, tereyağı, çökelek buzdolabına ihtiyaç duyulmadan saklanabilirdi. Kalın giysiler giyilir, gece yatarken yün yorgan ile yatılırdı.
Yaylada ısınma, yemek pişirme süt ürünlerinin imalatında odun ve tezek kullanılırdı. Odunlar bölgede bulunan ve yayman olarak tabir edilen ardıç cinsi ağaçlar ile komşu köylerin ormanlarından temin edilen meşe veya köyden götürülen odunlar ile sağlanırdı. Gece aydınlanması ise gaz lambası veya gemici feneri ile yapılırdı.
Yayla bölgesinde ekilecek bahçe olmadığından yiyecekler köyden götürülür, gerektiğinde yaylada imece usulü ekmek yapılabilirdi.
Yaylanın kenarında bir kısmının üstü kapalı, bir kısmının üstü açık ağıllar bulunurdu. Kurt saldırısından korunmak için ağılların kenarları muntazam bir şekilde çevrelenir ve çoban köpekleri beslenirdi.
Daha önceleri yaylaya araç yolu olmadığından yaya olarak, merkep veya at ile kayadibi yolundan gidilirdi. Daha sonraları Çörek dede-aydaş bölgesinden yaylalara araç yolu yapılmıştır.
Kırklar ziyaretine kurban götürenler veya yayman odunu getirmek için yayla yolundan geçen yolcular yaylacılar tarafından durdurularak mutlaka ayran, süt ve yiyecek ikram edilir, köye haberler ve salamlar gönderilirdi.
Hayvanlardan elde edilen yapağılar orada yıkanır, kurutulur ve çuvallara doldurularak köye getirilir. Yapağıların ihtiyaç fazlaları satılırdı. Yine küçükbaş hayvanlardan üretilen gübreler köyde bahçelerde kullanılmak üzere merkeplerle getirilir, büyükbaş hayvanların gübresi ise tezek yapılırdı.
Yaylada üretilen süt ürünlerinden çökelek günlük tüketilmek üzere satıldığı gibi kışın tüketilmek üzere çömleklere basılarak köye getirilip kum içerisine gömülür ve ihtiyaç olduğunda çıkartılırdı. Tereyağı ise sehniç denilen çömlek kaplara veya çam ağacından yapılan kaplara tuzlanarak konurdu.
KÜLEK (Ahşap Yağ Kovası)
SEHNİÇ (Toprak Yağ kabı)
Koç Katımı:
Koç katımının ana nedeni, damızlık koçlarla daha güçlü daha iyi koyun nesli elde etmek ve yeni doğacak yavruların beslenme sorununu çözmektir. Koçlar ve tekeler sürüye katılmadan önce özel olarak süslenir. Koç boynuzlarına elmalar takılır, yünleri kırmızı ve yeşile yakın renklere boyanır. Koç ve tekeler sürüden ayrılarak koç katım zamanına kadar ayrı bakılır ve iyi beslenmeleri sağlanır. Kuzu ve oğlakların Mart ayının başı, yani İlkbahar başlangıcında doğmaları için Ekim ayı başından itibaren Koç ve Teke Katımı gerçekleştirilir.
HASTA ZİYARETİ GELENEKLERİ
Ağır derecede hastalanan kişiler ziyaretçi kabul edilecek durumda ise, akrabaları ve dostları tarafından mutlaka ziyaret edilir moral verilir. Hastaya sevdiği ve hastalığına iyi geleceği bilinen meyveler ve diğer yiyecekler götürülür. Geçmiş olsun dileğinde bulunulur. Hastalığına şifa verecek yiyecekleri yemesi, uyması gereken kurallar tavsiye edilir.
MEVLİT GELENKLERİ:
Köyümüzde Manevi değerlerine saygı amacıyla mevlitler yapılır.
Yeni doğan çocuk için mevlit yapılır. Ev yapan kişiler yeni evlerine taşındıklarında, yeni bir araç gereç aldıklarında, kaza veya tehlike atlattıklarında kurban keserek mevlit yaparlar.
Ölen kişinin ardından üçüncü gün, yedinci gün ve kırkıncı gün mevlit yapılır, davetlilere yemek ikram edilir.
Geçmişlerine saygı amacıyla değişik zamanlarda da mevlit yapılır.
ÖLÜM VE CENAZE GELENEKLERİ
Ölüm olayı olduğu zaman önce köy camiinde salâ verilir. Salâda ölenin kimliği bildirilir. Haberi alan köylüler vakit geçirmeden cenaze inde toplanırlar. Ölen şahsın uzakta olan birinci derece yakını varsa onlar gelene kadar cenaze bekletilir. Eğer yakınlarının gelmesi çok uzun sürecekse cenaze bir günden fazla bekletilmeden defin işlemi yapılır. Ölen kişi köyden uzak yerde ölmüşse cenazesi yakınları tarafından köye getirilir. Ölen erkek ise cenazeyi imam yıkar, kadın ise cenazeyi yıkamayı bilen bir kadın yanına alacağı yardımcıları ile birlikte yıkar. Yıkama işlemi ölen kişinin evinin avlusunda veya uygun olan bir alanda toplanan kalabalığın arasında yıkanır. Kefenlendikten sonra tabuta konur. Erkekler cenazeyi omuzlarında taşıyarak mezarlığa götürülür. Mezarlıkta, dualar eşliğinde cenaze toprağa verildikten sonra mezarın üzerine yakınları tarafından baş tarafından başlanarak ayakucuna kadar su dökülür.
Ailede en yaşlılar başta olmak üzere taziye kabul etmek için sıraya girerler. Cenazeye katılanlar aile yakınlarına taziye dileğinde bulunurlar. Akrabalar ve komşular yemek yapıp cenaze evine getirirler. Üçüncü gün mevlit okunur, gelen misafirlere helva dağıtılır. Yedinci gün cenaze sahipleri kurban kesip yemek yaparlar. Akrabalar, tanıdıklar çağrılır, mevlit okunur. Cenazenin toprağa verildiği gününden sonra aile yakınları mezar ziyareti yaparlar. Cenazenin toprağa verilişinin kırkıncı günü kurban kesilip mevlit okunur. Bayramlarda mezarlar ziyaret edilir.
D E Y İ M L E R
Acı baldırcanı, kırağı çalmaz
Acıkan doymam sanır
Aç it fırın yıkar
Ağlayanın malı gülene hayır etmez
Anasına bak kızını al
Boya bosa değil, huya husa bak
Büyük dağın büyük dumanı olur
Çok söyleme arsız olur, aç koyma hırsız olur
Çivi, çiviyi söker
Dadanmış(Alışmış) kudurmuştan beterdir
Deli ile gitme yola, başına gelir türlü bela
Deli deliyi görünce değneğini saklar
Deliğine göre yama vurmalı
Dığdının dığdısı, dış kapının düğdüsü
Dilim, senden çektiğim zulüm
Dirgene dayanmayan porsuk (it) harmana gelmez
Dolu testi su almaz
Dost dostun ayıbını yüzüne söyler
Düşman düşmana küçük taş atmaz
El eli yur, el de yüzü yur (El eli yıkar, el de yüzü yıkar)
El elin eşeğini, türkü söyleyerek arar
Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz
Eline, beline, diline sahip ol
Emek olmadan yemek olmaz
Eşeğini sağlam kazığa bağla, kurt yerse yesin
Güttüğü bir koyun, ıslığı dağı tepeyi tutar
İki dinle, bir söyle
İnsana güvenme ölür, ağaca güvenme kurur
İt’inen (İt ile) çuvala girilmez
İt'in ayağını daşdan (taş'dan) esirgeme
İt ite buyuruyor, it de kuyruğuna
Kağnı devrilince yol gösteren çok olur
Katranı kaynatmakla olur mu şeker, cinsi ( ) bozuk olan cinsine çeker
Kimin kağnısı gıcılarsa ona biner
Komşu komşunun külüne muhtaçtır
Ne oldum değil, ne olacağım de
Ölüsü olan bir gün ağlar, delisi olan her gün ağlar
Söyleme sırrını dostuna, o da söyler dostuna
Su destisi (testisi) suyolunda kırılır
Tırnağın varsa başını kaşı
Tok ne bilir açın halinden