Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
ÜÇKÖY’DE YAŞAM .
Değerli Üçköyllülerim.
1951-1952 senelerinden 1964’e kadar yaşadığım 8 ila 24 yaşlarımın en güzel günlerine geçirdiğim köyümüzde yaşam savaşının nasıl verildiği, çalışma sisteminin nasıl olduğu, nelerin yetiştirilip, nelerle beslenildiği, yaşam savaşının nasıl verildiğinin bire bir yaşanmışıdır.
Tertemiz havası, mis gibi suyu, katkısız yiyecekleri ile köyümüzün uzun yaşayan insanlarından bazıları; Ürelenli İsmik Emmi, Ağdağlı Abla, Topuz Ali, Ali Onbaşı, Topal Ali, Başköyden Üseyin Çavuşgilin Veli, İbişin Mehmet, Hanimin Haydar, Halen hayatta olan Halil Töremiş, daha niceleri.
Bu satırlarda geçen kelimeler tamamen köyümüzün dili ve lehçesidir. Abartısı yoktur.
İşte bir yıllık süreyi dile getiren yazıdır. Mart ayından ertesi yılın Mart ayını kapsar.
Şubat ayının sonu, Mart ayının ilk haftasında davarlar kuzular, inekler bızalar, malın davarın yiyecekleri bitmek üzeredir. Bazı ailelerinki bitmiştir. Davarı çok olanlar döl almak üzere kalede Toplakayası dediğimiz yere giderlerdi. Çünkü ırmak bucağında otlar bollaşmış, hayvanların doyması kolaylaşmıştı. Yine bazı aileler dutağacı dediğimiz yere giderlerdi. Onların oralarda Gümeleleri ve ağılları vardı. İşte bunlardan bazıları (Karaveligil, Tercangil, Kevikveligil, Şükrüefendigil) di. Kış aylarında samanı ekini biten aileler, ekini samanı çok olan ailelerden harmanda geri vermek üzere ödünç saman ve ekin alırlardı. İşte bu olay köydeki yaşamın komşular arasındaki dayanışmayı gösteriyor. Mart ayında kavaklar bıdanır, bağların ve su geçen arkların kıyılarına dikme dikilirdi. Bunlarla beraber Alma, Armıt, Kirez, Vişne, Zerdeli, Ceviz köklüleri dikilirdi.
Daha önce dikilen bu köklülerin bazılarına yarma aşı yapılırdı. Bağların gözü eşilir, sonra bıdaması yapılır, devek gözlerine kemire dökülürdü. Daha sonra bağlar depilerek ottan arındırılırdı. O tarihlerde köyümüzde bir ineği, iki koyunu veya keçisi olmayan aile çok nadirdi.
Nisan ayında saman hergi yapılmaya başlanır, Mayıs ayının onunda sona ererdi. Sonra öküzler yani koşu malı denilen hayvanlar Göve koyverilirdi. Mayıs ayının ortasında Mevci dağının arkasında kurulu olan, taş ve topraktan yapılma İdara ile aydınlanan yayla evlerine gidilirdi. Yine o tarihlerde köyde bir çüt öküzü olmayan hane çok azdı. Çütçülük öküzle, karasabanla yapılırdı. Şimdiki gençlerin bilmediği kara çarık denilen ve büyükbaş hayvanların deresinden yapılan bir giyecekti. Ben de o çarıklardan yıllarca giyenlerdenim. Sonra soğukkuyu denen karalastik ayakkabılar çıktı. Alma imkanı olanlar onları alır zevkle giyerlerdi. (Sizlere kısacık bir anım) Bana da bir çift lastik ayakkabı alındı, onları o kadar sevdim ki, akşam yatarken yastığımın altına koyarak yattığımı bilirim.
Nisan ve Mayıs aylarında (Ağartılar) yani yoğurt ve sütler bollaşır, yeni kuzulayan ve bızalayan hayvanların ilk sütünden ‘’Ağız’’ denilen yiyecek yapılırdı. Akdağda tarlası olanlar Mart ve Nisan aylarında buralara mercimek, yulaf, arpa ekerlerdi. Nisan ayında köyümüzde yetişen meyvelerden kirezler, vişneler, erikler, zerdaliler, almalar, armıtlar, şeftaliler, zovallar, eyvazlar, cevizler çiçek açarlar, sonunda meyve verirler. Köyümüzde dut da bol olurdu. Hatta bazıları dudun pekmezini yaparlardı. Eğer Nisan ayında havalar soğuk olur da don yaparsa meyve olmazdı. Don yapmazsa meyveler çok olurdu. Yine Mart ayında köydeki ve yayladaki sığırları gütmek için çoban tutulurdu. Mayıs ayının sonunda arpalar ve buğdaylar kelle çıkarır, Haziranda ütme olurdu. Bir yıl önce alınan zavzu tohumları çime yapılmak üzere ekilirdi. Haziran ayında herk (nadas demek)başlar bu iş Haziran ayının sonuna kadar sürerdi.
Köyümüzün yerleşim yeri taşlı olduğu için, kimsenin de alma gücü olmadığı için köyde traktör yoktu. 1960 yılından sonra köye traktör geldi. Sonra da kara sabanla çütçülük bitmiş oldu. Şu anda Köyde reçberlik yok olmuş durumdadır. 1950 yıllarında Köyde araba olmadığı gibi araba yolu da yoktu. Hatırladığım kadarıyla ağır hastalar sadece Sazaklının Ali’ de bulunan At Arabası ile sabahtan yola çıkılıp, akşama kadar Çorum’ a ulaştırılırdı. Köyümüz o tarihlerde eski adı Hacıköy, yeni adı Mecitözü olan Kaza’ya bağlı idi. Yıllar sonra Çorum’a bağlandık. Sonra insan gücü ile yol yapıldı. Sonra da İncaalin İsmail bir kamyon aldı. Çorum’a yolculuk bu üstü açık kamyonla yapılmaya başlandı.
Haziranın ilk haftasında büyüyen zavzu çimeleri bahçalara çimelenir. Bunlardan kırmızı (domates), bakla (yeşil fasülye), hıyar, kelem, turp, patates, biber, kabak olarak sıralanırdı. Bunlara köyde zavzu denirdi. Temmuz ayında kirezler sevulur, vişneler toplanır, zerdaliler toplanmaya başlanır. İmkanı olanlar başka köylere götürerek satarlardı. Buna da çerçilik denirdi. Çoğu ailelerde bunlarla beraber almaların ve armıtların, eriklerin kışa hoşafını yapmak üzere kaklıyarak kuruturdu.
Herk zamanı çocuklar malları güderken ütme olmuş ekinlerden ütme yapar, ateşte üterek yerlerdi. Bu ütmenin çok da güzel çorbası olurdu. Herk ederken insanlar öküzlerini köye getirmezdi. Geceleri çüt süreceği tarlaya yakın yerlerde yatarlardı. Buna da malın yanında yatma derlerdi. Gece yarısı malları doyururlar, sabah ışırken çüte koşarlar, sıcak olmadan epeyce çüt sürerlerdi. Herk yapılırken önce tarlalar aktarılır, sonra ikilenirdi. Yani iki kez sürülürdü. Herk bittikten sonra koşu malı yani öküzler Akdağda bir ay süreyle çoban tarafından güdülürdü. Haziran ayının sonunda arpalar ve buğdaylar yetmeye başlar, buna da orağa girdik denirdi. Temmuz ayı boyunca orak biçilirdi. Biçilen ekinler yığın yapılır, orağı erken biten komşular birbirlerine yardıma gider, hiçbir karşılık beklemeden güzel bir dayanışma görülürdü.
Daha sonra koşu malı yayladan iner, harman hazırlıkları başlar. Şöyle olurdu. Köy önündeki tarlalara harmanlar çalınır, sapların sürülmesi için hazırlık yapılırdı. Harmanlar kurumaya bırakılır, bu aradaki boşluktan yararlanan köylümüz Kırklar dağındaki ziyaret yerine adanan kurbanları götürülmek üzere köylü kurbana buyur edilirdi. İnsanlar temiz ve en güzel elbiselerini giyerek kırklara giderler, orada kurbanlar kesilir, kırklar pilovu, yahnılar pişirilir, yenir, içilir, akşama kadar davul zurna eşliğinde halaylar çekilir, akşam köye dönülürdü.
Köyümüzde üç adet akarsu, altında göl bulunur. Bunlar sırayla;
Ören Gölü: Altındaki zavzuları, ekinleri sular.
Çamsuyu Gücen Gölü: Bu da ulaşabildiği yerleri sular, Diğeri ise
Orta Göl: Bu göl de köyün içindeki bahçaları sular.
Harmanlar kururken sap getirme kağnıları kurulur. Düvenler dişlenir. yabalar, anadutlar, dirgenler, sıyırgılar elden geçirilirdi. İlk saplar harmana arpalar olarak gelirdi. Sapların yüklendiği kağnılar daha iyi gıcılaması için mazılarına yoğurt ve yağ sürülürdü. O tarihte köyde en iyi gıcılayan kağnı İncaalin idi. Harmanda öküzlerle, atlarla, eşeklerle düven sürülürdü. Bu çalışma Ağustos ayının sonuna kadar sürerdi. Sonra saman çetenleri kağnılara konularak samanlar çekilir, harman sona ererdi.
Tekrar kağnılara kemire çetenleri konur, bir yıl boyunca bokluklarda biriken kemireler yakın tarlalara çekilirdi. Ağustos’da damızlık Koçlar, Tekeler davarlardan ayrılır, Koç katımına hazırlanırdı. Bu arada üzümlere alaca düşer, yaylacılar yaylalardan inerler. Ekinler yıkanıp kurutulur, değirmenlikler Kayadibinden çıkıp çamsuyu adını alan akar suyun dönderdiği altı adet su değirmeninde kışlık unlar üğütülürdü. Ağustos ayının ortalarında kırmızılar yani domatesler, hıyarlar, biberler, baklalar (yeşil fasülye) den oluşan zavzular çıkar, hiç birinde katkı olmayan tamamen doğal olduğu için tadına doyum olmazdı. Yine tam bu aylarda kış yiyeceği bulgur kaynatılır, yarmalar hazırlanır, setenlerde döğülürdü. Kışın yemek üzere sıkma taranalar dökülüp kurutulur, olgunlaşan üzümlerin kaynatılması için Karadağdan bağ odunu getirilirdi. Bazı aileler üzümlerin en iyilerini bir gün önceden toplayarak sandık veya hağ dediğimiz sepetlere koyarak aynı gün horozlar öterken kalkıp eşşeklere yükleyip, toplu halde yola çıkarlar, beş saatlik bir yolculuktan sonra Hacıköyün (yani Mecitözü) pazarına varırlar, orada satarak evinin ihtiyacını görür, tekrar aynı yolu yürüyerek köye gelirlerdi.
Üzümlerin tamamen olmasından sonra bağları kesmeye başlarlar. Getirilen üzümler Küre dediğimiz yerlerde kaynatılarak pekmez yapılırdı. Ayrıca kışın yenmek üzere bağlar kesilirken sergenlik ayrılır, evlerin Girellik denilen yerlerdeki gerili iplere asılırdı. Bağlarımızda o kadar üzüm olurdu ki bazı aileler 15 gün bağ keser, 20 gün pekmez kaynatırdı. Kaynatılan pekmezler ise şunlardı. Ağ pekmez, (cıvık) kara pekmez, kabak ve ayvadan yapılan reçelli pekmez olarak yenirdi. Yine pekmezlerden cevizle yapılan bandırma (Köme), Pestil denilen kışın yenen yiyecekler yapılırdı. Üzümlerin cibrelerinden köy düğünlerinde kullanılmak üzere rakılar yapılırdı. Kış ayları yaklaşır, Ekimin onbeşinde davarlara koç, teke salımı yapılırdı. Köyümüzde bol olan cevizler silkilir, gagal yapılır, fazla cevizi olanlar satar. Kalanı da kışa yemek için ayrılırdı. Güz ayları, gelir zavzular bozulup evlere taşınır, kelemler, pırasalar, turplar sökülüp evlerin önündeki bahçalara kuyular kazılarak kışın yenmek üzere gömülür.
Almalar toplanıp samanlıklara serilir, eyvazlar topçam yapılarak tavanlara asılırdı. Eylül ayında köyün okulu açılır, beş sınıfta beş öğretmen olurdu. En az 150-200 talabe öğrenim görürdü. Şimdi köyümüzün okulu kapanmıştır. Kapalı olması bana hüzün veriyor.
Bütün mahsulün içeri alınmasından sonra, sıra köyümüzün düğünlerine gelmiştir. Yeni yetişen köyümüz gençlerinin bu düğünlerin nasıl yapıldığını bilmesi için düğün olayını biraz uzun anlatacağım (Af ola)
Perşembe günü başlar, Pazar günü sona ererdi. Bazı aileler ‘’Gaze düğünü’’ yaparlardı. Bu da at yarışlı, güreşli bir hafta sürerdi. Düğün yapacak insanlar düğün ekmeği yaparlardı. 15 gün önceden davulcuya şeker vererek düğün günü başkasına gitmesin diye sıra alınırdı. O tarihte köyde davulcu – zurnacı olarak Deli Hasan, Humanın Ali, Külük Hasan, Humanın Üseyin vardı. Ayrıca, düğünde yemekleri pişirmek için aşçı, kapları yıkamak için de bulaşıkçı olurdu. Aşçılığı Memiş Çavuşgilin Kamer Abla yapardı. Bulaşıkları ise Topal Mıstığın Şerife abla yapardı. Çarşamba akşamı Köyün ileri gelenleri toplanır içlerinden bir kişiyi Cemiyet Reisi seçerlerdi. Bu şahıs düğünün baş idarecisi olurdu. Perşembe akşamı gün aşmadan köyün gençleri bir araya gelirler bayrak kaldırırlardı. Yani o evde düğün olduğu bilinsin diye. Bayrak uzunca bir sırıkla evin çatısına dikilirdi. Aynı akşam ‘’Danışık’’ denen toplantı yapılırdı. Akşam düğün evinde yemekler yenir, çaylar içilir, sonra da bir kişi ‘’ Yiğit Başı’’ olarak seçilirdi. O tarihte köyün değişmez yiğitbaşısı ‘’Humanın Sadık’’ tı. Ondan sonra da ‘’Kör İsmail’’ devam ettirdi. Yiğit Başı düğünü sevk ve idare eden kişidir. Buna yardımcı olmak, düğüne hizmet etmek için ‘’Düğün Kahyası’’ olurdu. Bunların belli olması için de bellerine birerbuçuk metre basma bezler bağlanırdı.
Horozlar öterken aşçı kalkar düğün yemeklerini yapmaya başlardı. Danışıktan sonra gençlerimiz kadın erkek beraber davul- zurna eşliğinde halaylarla, oyunlarla geç vakte kadar eğlenirlerdi. Oynanan oyunlarımızın adları ise sırasıyla şöyle idi: Çorum halayı, allı turnam, üçayak, dillala, hoşbilezik, tamzara, temirağa idi. Ayrıca kadınların oynadığı ise zamah, ali oğlan dır. Sabah şafakta davulcu kalkar ‘’zahir’’ dediğimiz havaları çalar, sonra düğün oduncusu Karadağa yollanırdı. Keşkek yapılacak yarmalar soku’da davul eşliğinde döğülürdü. Yarmayı düvenlerden kim yorulmadan devam ederse o kişiye bir metre basma verilirdi. Cuma akşamı kadınlar arasında yoka yapılır, yoka’ya gelenler düğüne yardım olsun diye iç bakla, buğday, un, patates gibi malzemeler getirirlerdi. Cumartesi günü dünürşü indirilir. Akşam da Köyden ve dışarıdan oguyuntu dediğimiz insanlar gelirle, gece boyunca yenilir içilir. ‘’Saçı’’ denilen yardım paraları bırakılır, yine oyunlarla sona ererdi. Aynı akşam kız evinde ‘’Kız Başı’’ yuması ve gına yapılır. Gelin kız arkadaşları tarafından davete götürülürdü. Ertesi sabah yine zahir davulu çalınır. Kız evinden oğlan evine Güvey elbisesi gelir ve de Güvey yunaklığa (çimdirmeye) yıkamaya götürülürdü. Orada davul- zurna eşliğinde çimdirilir, şaka olsun diye Güveye soğuk su dökülürdü. Sonra Güvey eve getirilip, bir damisteye serilen yatak üstünde hoca tarafından donatılır, yani giyindirmek demek. Akşam ilkindiden sonra kız evine gelin almaya gidilirdi. Gelin dünürşüler tarafından ‘’Baş Bağlaması’’ denilen şekilde süslenir, yine o tarihlerde araba olmadığı için at üstünde getirilirdi. Gençlerden birisi Bayrak çeker, bu kişiye ‘’Bayraktar’’ denirdi. Bu kişi genellikle düğünü olacak delikanlı olurdu. Köyün delikanlıları bayraktara eşik ederek gelin ata bindirilir, köyün içinde dolandırılırdı. Yine gelini dolandırırken gençler mani anlamında sözler söylerler, salavat getirirlerdi. Şu şekilde bağırarak giderlerdi. ‘’ Yumurtanın sarısı, yere düştü yarısı, büyüğünü götürüyok küçüğüne darısı’’ derlerdi. Sonra gelin damadın evine gelir, önünde önce çölmek kırılır. Buna gelinin kötü huyu kırılsın denirdi. Başından buğday atılır, bereketli olsun diye. Şeker ve leblebi atılırdı. Yine kapının eşiğine yağ sürdürülürdü, o eve yağ gibi yakışsın diye. Güveynin parmağının batırıldığı su içirilir, kaynanaya dingil- dombalak kıldırılırdı. Bununla beraber düğün sona ererdi
Güzün ekinler ekilip, güz sona ermiştir. Kış ayları gelmiştir mal davar dışarı çıkmaz, içeride bakılmaktadır. Kaynatılan bulgurlar, komşularla ortaklaşa el taşlarında çekilir, yemeye hazır olur. Yazın kurutulan hoşaflar bol bol pişirilir, hatta ceplere konularak çerez yerine yenilirdi.
Ağaçların dökülen yaprakları toplanır kurutulup gazel yapılır, ekmek etmek için hazırlanırdı. O tarihlerde köyde bolca yufka ekmek yapılırdı.
Sevgili Üçköylüler 350-400 haneye yakın olan köyümüz Öğretmen, Subay, Astsubay, dışında kimse gurbet bilmezdi. 1960 dan sonra köy göç vermeye başladı. Nedeni ise iş sahası olmaması, arazinin kıt ve verimsiz olması, bazı ürünlerin para etmemesi ve köydeki insanların yoklukla mücadele etmesidir. En çok göçü İstanbul almıştır. Sonra Çorum, sonra İzmir, az da olsa Ankara ve Antalya’dır. Üçköy İstanbul Derneğinin yaptığı çalışma sonucu Türkiye genelinde 720 hane Üçköylünün yaşadığı tespit edilmiştir. Emekli olup da durumları iyi olanlar köyden satılan evlerden almışlar, bazıları da kendi yerlerine ev yapmışlardır. Bu kişiler yazın köyde kışın şehirde yaşarlar. İmkanı ve yeri olmayan Üçköylüler şehirde parklarda, derneklerde, kahvelerde vakit geçirmekteler.
Köyümüzden başta Almanya olmak üzere, Fransa, Hollanda, Belçika, Avusturya gibi ülkelerde de insanlarımız bulunmaktadır.
Saygıdeğer Üçköylüler, bu bir roman değildir. Üçköylünün birebir yaşadığı olaylardır. Bu yazımla yeni yetişen gençlerimizi aydınlatabildimse bana ne mutlu. Ama şunu unutmayın ki Köyümüze şehirlerden geri dönüş olmamıştır. Onun için diyorumki Üçköy Derneklerine sahip çıkalım, yaşatalım. Her nerede Üçköylü yaşıyorsa gülen yüzünüzden gülücükler eksik olmasın, yuvanız mutlu ağzınız tatlı geleceğiniz sağlıklı olsun.
Hepinize sevgi ve saygılar sunarım.
Hazırlayan:
Sadık DALKIRAN (Ankara-2005)
Bilgi: Yazının kaleme alındığında uzun yaşadığı belirtilen Halil Töremiş 2014 yılında 100 yaşında vefat etmiştir.
Not: Üçköy sevdalısı hemşerimiz Sadık DALKIRAN’ ın kaleme aldığı Köyümüzün şivesi ile yazılmış, yaşantımızı ve geleneklerimizi anlatan yazısı, hiçbir değişiklik yapılmadan olduğu gibi sizlere aktarılmıştır.
Anlam bütünlüğünün korunması bakımından sadece noktalama işaretlerinde düzeltmeler ile günümüz neslinin daha kolay anlayabilmesi için halk arasında kullanılan yöresel bazı kelimelerin edebi adları ve anlamları da karşılarına tarafımdan yazılmıştır. Uğur YÜCEL(2024)
Kelimeler ve anlamları
Bızalar : Buzağılar
Gümele : Kulube
Bıdanır : Budanır
Dikme : Fidan çelikleme
Alma : Elma
Armıt : Armut
Kirez : Kiraz
Zerdeli : Kaysı
Bıdama : Budama
Kemire : Hayvan gübresi
Devek : Tevek (üzüm ağacının ismi)
Depilerek : Tepilerek
Saman hergi : İlkbaharda yapılan nadas
Göv : Yeşil ot
Koyverilmek : Meraya salmak
İdara : İdare Lambası
Bir çüt öküz : Bir çift öküz
Çütçülük : Çiftçilik
Bızalayan : Buzağı doğuran inek
Zoval : Kızılcık
Eyvaz : Üvez
Zavzu : Sebze
Çime : Fide
Herk : Nadas
Bahçalar : Bahçeler
Kelem : Lahana
Koşu malı : Çiftçilikte kullanılan hayvanlar (Öküz, Manda, At, Katır)
Pilov : Pilav
Yahnı : Yahni (Sulu et yemeği)
Bahçalar : Bahçeler
Sap : Buğday, arpa vb. ekin desteleri
Çeten : Saman veya gübre taşımak için kağnı üzerine konulan çubuk ile örülmüş derin taşıma kabı
Bokluk : Hayvan gübrelerinin biriktirildiği yer
Üğütmek : Öğütmek
Seten : Bulgur ve yarma dövmek için havuz içerisinde dönen taş
Hağ : Fındık veya söğüt çubuklarından örülmüş meyve taşıma kabı
Küre : Pekmez yapımında kullanılan, üzerine büyük leğen konulabilen muntazam ocak
Gağal : Cevizin yeşil kabuğundan ayıklanması
Üseyin : Hüseyin
Zamah : Semah
Soku : Yarma ve bulgurları kabuğundan ayırmada kullanılan içi oyuk büyükçe taş
Basma : Bir tür pamuklu kumaş
Yoka : Gelin olacak kız için yapılan bir ritüel
Dünürşü : Dünürcü
Oguyuntu : Okuntu (Düğüne davet edilen misafirler.)
Saçı : Takı (düğün evine verilen para ve değerli maden)
Gına : Kına
Güvey : Damat
Damiste : Dam üstü
İlkindi : İkindi vakti
Çölmek : Çömlek
Dingil- dombalak : Takla atmak